Kitapçıda akılda belli bir kitap olmaksızın raflar arasında gezmek bazen ne kapılar aralıyor… Şöyle geniş bir vakitte, sayfaların kokusunu içime çekerek cebimdeki o çok değerli bir avuç parayı hangi şanslı kitap uğruna çıkaracağıma karar vermek için rafların arasında dolaşmak belki en sevdiğim faaliyetlerden. En sevdiğim raf ise şiir rafları. Böyle nadir vakitleri harcamaya değer bulduğum kelimeler, bana binlerce kapı aralamalı, cevaplayamayacağım sorular sormalı, gidemeyeceğim yerlere götürmeli, söyleyemeyeceğim şeyler söyletmeli, düşünemeyeceklerimi fısıldamalı kulağıma ve değiştirmeli yüz ifademi.
Kimisi kalın ürkütücü, kimisi adını görmeme izin vermeyecek kadar ince olan kitapları gözlerimle tarıyorum. Ne kadar fazla seçeneğiniz olursa o kadar mutsuz oluyorsunuz. Bugünün konusu ne olacak acaba… Elimi uzatıp beyaz ince bir kitabı raftaki yerinden çıkarıp elime alıyorum. Zannettiğimden daha ağır.
Aşkın Kitabı, Nizar Kabbani
Aşk. Dilimizdeki en bilinmez kelimelerden biri. Ve en tuhaf. Yeri gelince ad, sıfat, fiil, zamir, zarf; yeri gelince bir çift göz, bir tutam saç, bir parmak izi, bir hüzün, bir gülüş, gökyüzünden süzülen bir kar tanesi veya hızla çarpıp sıçramanın eşiğinde ağır bir yağmur damlası. Dilimizde bu kadar anlamı olan nadir kelimelerden. Belki evrende olup biten her şeyi bu üç harfle açıklamak mümkündür, kim bilir! Sözlük anlamı: “Bir varlığı tutku ve bağlılık düzeyinde sevme.” Sözlük anlamını okuyunca ‘Bununla bitseydi keşke!..’ diyesi geliyor insanın. Sahi öyle çok yazılıp çizilmiştir ki aşk hakkında artık her harfin altı harabeye dönmüş; kimi yerleri paslanmış, tozlanmış, çamur olmuş, yanmış kül olmuş. Yine de yeşeren otlar, çiçekler sarmış her yeri ama o hayal kırıklıklarının umutsuzlukların, gözyaşlarının izlerini örtememiş belli ki.
soruyor sevgilim:
gökyüzü ile benim aramdaki fark ne?
aranızdaki fark şöyle ki
bir gülsen sevgilim
aklımda ne yer kalır ne gök
gökyüzü ile benim aramdaki fark ne?
aranızdaki fark şöyle ki
bir gülsen sevgilim
aklımda ne yer kalır ne gök
Bir aşk şiiri de işte bu harabeyi ve orada burada yeşeren otları gözlerimiz önüne serer aslında. Kimi şiirlerde açan güller o kadar göz alıcıdır, meyve ağaçları ağırlıkları öyle kaplamıştır ki kadrajı, harabe marabe kalmaz. Kelimelerin arasında kalbiniz bir sıcaklıkla dolar, elleriniz terler, bir eksiklik hissedersiniz veya bir fazlalık; okuduğunuz kitabın arkasındaki fiyat etiketi, kapının arkasında olanca hızıyla akan hayat tüm anlamını yitirir bir anda.
ey hâlâ ırak olan
onuncu yıldan sonra bile
saplanmış mızrak gibisin hala belime
Ve işte A’nın arkasındaki yangın bu. Ş’ye kazılmış kuyu; gelen düşsün diye. K’nin üzerindeki toz, kimsenin silmeye tenezzül edemediği. Yiğitleri toprağa düşüren, gözleri karartan dünya meselesi.
Hızla kitabın ilk sayfalarına gidiyorum.
“Bağdat’ta tanıştığı eşi Belkîs, 12 yıllık bir beraberlikten sonra, Beyrut’ta Irak Büyükelçiliği’ne düzenlenen bir bombalı saldırıda, 1982 yılında hayatını kaybetmiştir. Gerek bu olay gerekse siyasî şiirlerinde acımasızca eleştirdiği Arap yöneticilerin tutumları Nizâr Kabbânî’yi daha ihtiyatlı davranmaya sevk etmiştir.”
“Kadın Şairi”
“Arap Milletinin Şairi”
“Duygusal ve romantik bir şair olan Nizâr Kabbânî, şiirlerini oldukça sade bir dille yazmıştır.” *
Aşk ne kadar az kelimeyle anlatılırsa o kadar iyi anlaşılır. Çünkü şiirde bir kelimenin anlatacağını, başka bir kelime daraltır. Şiir uzadıkça, aslında daralır. Nizar Kabbani bunu fark eden ve Arap şiirini şimdiki yerine taşıyan şair olmuş. Öfkenin, isyanın, aşkın, cesaretin diliyle yazmış şiirlerini. Öyle ki şiirleri baskıyla ve zorbalıkla karşılanmış, yayımlanması zorlaşmış. En sonunda şair dönem iktidarı tarafından sürgüne gönderilmiş. Yine de duruşunu korumuş : “Zorbalığın var olduğu bir ortamda aşk ve özgürlük serpilip büyüyemez”
Belki en güzel karşılığını bu şiirlerde bulmuş aşk. Çeviri şiir olmanın dezavantajlarını da çok görmemiş; Arapça’dan Türkçe’ye. Kardeş diller anlatmak istediklerini birbirlerini zedelemeden meydana getirmişler. Harabeleri ve çoğunlukla gül bahçeleriyle; isyanıyla ve öfkesiyle bu şiirler bir oturuşta değil de bir ‘ele alış’ta okunabilir. Bu şiirler bir ömür boyu düşündüren üslupta vücut buluyor ve aşığın hülyalı gözlerinde bulanıklaşıyor. Aşıksanız eğer size çok şiir gerekmez…
Ama şiir sizi olduğunuz yerden alabilir ve olmak istediğiniz yeri bulmanızı sağlayabilir.
Şiir bu yüzden değerli ve nadirdir.
Aşkın Kitabı şiirdeki bütün beklentileri karşılayabilir.
neden ışık saçıyor mürekkebim neden
seni sevdiğimden beri
ve neden çayır çimen defterlerim
her şey değişti beni sevdiğinden beri
çocuklar gibiyim, güneşle oynuyorum
peygamber gönderilmedim ama
sana dair yazınca bir peygamber oluyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beğendiğiniz veya beğenmediğiniz yönleri yazarsanız sevinirim :)